Bu yazının başlığı, geçtiğimiz aylarda Serra Yılmaz tarafından sarfedilmiş bir cümle ile ilgili…Programı izlemedim, gazetelerden ve internette takip edebilmiştim. Serra Yılmaz (Serra Yılmaz kim diyebilirsiniz, kendisi Ferzan Özpetek filmlerinin vazgeçilmez oyuncusudur. Zaten bu nedenle bu konuda kendini ifade etmek zorunda kalmıştır.) bir TV programında, Hülya Avşar’ın; Ferzan Özpetek filmlerinde, eşcinselliğin öne çıkarılması ile ilgili sohbetlerinde; eşcinselliği, ‘Türk toplumuna aykırı bir ilişki.’ olarak yorumlaması üzerine, Yılmaz da; ‘Türk toplumundaki erkeklerin yüzde 60’ının gizli gay oldukları ve hayatlarını öyle sürdürdüklerini düşünürsen, önce onları rahatsız edecek’diyerek konuya yeni bir yorum getirmiştir…
Eşcinsellik gibi derin ve çok bileşeni olan bir konuyu bir sayfada anlatabilmek çok zor. Ama yok saymak eşcinseller açısından düşündüğümde bana daha kötü geliyor.
Biraz bilgi… Eşcinsellik ‘cinsel anlamda kişinin kendi cinsine ilgi duyması‘ olarak tanımlanır. Kadın eşcinseller lezbiyen, erkek eşcinseller ise, kendini gay diye tanımlar. Heteroseksüel; ‘karşı cinse ilgi duyan‘, biseksüel ise; ‘her iki cinse de ilgi duyan kişi’ olarak tanımlanmaktadır. Bu bilgileri vermek zorunda kalıyorum, ne yazık ki Türkiye’de henüz örgün ya da yaygın eğitim sistemi içinde bu konular öğretilmiyor. Cinsellik yok sayılıyor. Ancak danışma söz konusu olduğunda ortaya çıkan sorunlar, sorunlardaki artış, bu konuda önemli sıkıntılar olduğunu gösteriyor. Bir yerden başlamalı bu eğitime!
Eşcinsellik yıllar boyu bir sapkınlık, hastalık, kimlik bozukluğu olarak görülmüştür. Şimdiler ise Amerikada 1974’den bu yana, Avrupada ise 1992’den bu yana hastalık tanımlarından çıkarılmıştır…
Peki, Türkiye’de yüzdelik açısından araştırma sonuçları nedir? Cinsel Terapist Sayın Cem Keçe’nin kitaplarındaki eşcinsellik anketi sonuçlarına göre, eşcinsellik oranı %12, ancak aynı yayınlarda bu oranın insanların hassasiyeti ve gizleme eğilimi olabileceğinden %20 civarında olabileceği de belirtiliyor. Ben de %12’nin, gerçeği yansıtmadığı düşüncesindeyim, ancak %60 gibi bir rakam da şüpheli gözüküyor. Öyle aykırı bulunuyor ki insanlar, anket kâğıtlarından bile saklayabiliyorlar, bazen kendilerine de itiraf etmeden yaşayıp gidiyorlar. Buna da gizli (latent eşcinsellik)deniyor.
Anneler, bebekle oynayan erkek çocuklarıyla ilgili korkularını şimdilik kendi içlerinde yaşıyorlar, hele çocuk ablasının elbiselerini de deniyorsa, durum anne açısından ürkütücü hale geliyor. Oysa bu tür masum oyunlar çoğu zaman çocukluk dönemine özgüdür. Genellikle de bir gösterge de değildir.
Babalar da telaşlı! Çocuklarının internette girdikleri siteler kontrol edilerek cinsel yönelimleri araştırılıyor. Bu konuda herhangi bir şüphe oluşursa, babanın uykuları kaçıyor. Oysa ergenlik dönemi bir araştırma dönemidir, öğrenmek için araştırdığı her konu ergenin yöneliminin göstergesi olmayabilir. Ayrıca bu konu da konuşulabilir. Konuşmak noktasında yapacağımız yanlışlardan korkuyorsak uzman yardımı alınabilir. Bunların konuşulması, sorgulanması, çocukların cinsel tercihini etkilemez! Bizi de homoseksüel yapmaz! Bu konuların, tabu olmaktan çıkarılması da eşcinsel sayısını artırmaz!
Bu noktada, yine konu eğitime geliyor. Çocuklukta da cinsel eğitim önemli. Ergenlik döneminde yaşanan yoğun karmaşada, cinsel eğitimin vazgeçilmez olduğu gözüküyor. Cinsel yönelimin kabulü ile birlikte toplumsal bakış açısı, yaşayacağı durumların neler olabileceğinin yanı sıra, ayrıntılı bilgilendirme, özgüven artırıcı çalışmaların yapılması ve aile eğitimi şart.
Eşcinselliğin nedenleri; baba veya baba figürünün olmaması, çocukluk döneminde tacize maruz kalmak, karşı cinsle yaşanmış kötü deneyimler, erken boşalma, iktidarsızlık, disparoni vb. nedenlerle sorunlu cinsel deneyimler, kız çocukların erkek, erkek çocukların kız gibi yetiştirilmesi, ciddi aile sorunları, eşcinsel ebeveyn ya da yakının model alınması, genç kızların yumuşak tavırlı erkeklere ilgi göstermesi, genç erkeklerin de daha erkeksi tavırları olan kızları aralarına alma eğiliminin yanı sıra, genetik ve hormonal yapıdır.
İster hormonal faktörler, ister çevresel faktörlerle oluşsun toplum çoğu zaman bu konuda yargılayıcı ve acımasız. Bu koşulları bir tarafa bıraktığımızda seçimi ister hormonal bir nedenle, ister gördüğü taciz, ya da model yoksunluğu ya da yanlış bir model olsun, eşcinseller acı çekiyorlar. Bunu paylaşamıyorlar, paylaştıklarında dışlanıyorlar, bazen danışmanların bile kendilerini anlamaktan uzak olduğunu söylüyorlar, dünyaya güvenlerini kaybediyorlar.
Bu konuyla ilgili yeterli eğitim almış, homofobik özellikleri olmayan, ya da bu özelliklerinin farkında olan, eşcinsel alt-kültürüne saygılı, yargılayıcı olmayan anne babalar, eğitimciler, idareciler ve terapistlere ihtiyaç var.
Bu konudaki yasak ve engeller, ancak bu kişilerin ve ailelerinin kendilerini suçlaması, bu kişiler için ruhsal hastalıklara zemin hazırlamasına neden olur. Cinsel yönelim çok bileşeni olan, saygı duyulması, anlamak için çaba gösterilmesi gereken bir durumdur.
Kişi, cinsel yönelimini ‘hastalık‘ gibi görmekten yanaysa da, bu konuda yardım alabileceği ve değişebileceği noktasında yüreklendirilmelidir, kişi bu değişimi istiyorsa başarılı olabilir. Kabullendiyse de yardım alarak olumsuz duygularından kurtulabilir.
Eşcinsellik derin bir konu, söylenecek, yazılacak, konuşulacak, tartışılacak o kadar şey var ki, bu yazıyı hazırlarken her seferinde bir şeyler ekleme gereksinimi duydum ve hala duyuyorum. Bu konuda danışanlara yardım etme çabam yanında yazmaya da devam edeceğim, yüzde kaç olduğu araştırılabilir, ama ben daha çok kişisel acılarla ilgileniyorum…