Toplumda olanlardan etkilenmemek mümkün değil ve mesleki olarak da deneyimlediğim; tek bir insana ulaşmanın topluma olan pozitif etkisinin küçümsenemeyeceği…
Bu bağlamda toplumsal şiddet üzerine bir yazı yazmayı planladım. Ve bizden yola çıkarak bu konu üzerinde birlikte düşünelim.
İlk bakılması gerekenler:
Ben şiddete ne kadar eğilimliyim?
Kimi aşağılıyorum?
Kimi küçük görüyor ya da nefret ediyorum?
“Nefret ediyorum” ya da “İğrenç” diye başladığım cümlelerin öznesi kim?
İnsanların bilinçlenmekten başka yolu yok!
Okuyarak, düşünerek, eğitimlere giderek herhangi bir yolu seçerek bilinçlenmek gerek…
Sonu olmayan şiddet yaşantılarının başlangıç noktası çocukluk…
Çocukluktan itibaren duygusal, fiziksel, maddi, manevi şiddete maruz kalıyoruz:
Sus! Konuşma! Yazma! Gitme! Gelme!
Gitmenin, konuşmanın, yapmanın cezaları var.
En iyi ihtimal duygusal şiddet uygulayarak verilen cezalar…
Cezayı verecek mutlak birileri var.
Muhafaza et, koru, kolla, kontrol et, durdur! Çocuklara inanma, dünyaya güvenme, eylemin gücüne inanma… AMA korkulara, kurallara, geleneklere sorgulamadan inan…
Bu şekilde yetişkin bir toplum olunur mu tartışılır!
Koruyup kollayarak, kontrol ederek, sahiplenerek ancak onaya bağımlı çocuk yetişkinler yetiştirilir.
Kişi bir diğerinin onayına bağımlı olarak kendi onay mekanizmasını geliştiremediğinde ise kontrolsüz, güvensiz, bağımlı (neye olursa), şuursuzdur…
Ya da kendisine otorite arayan birine dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır!
Peki ya ne yapmalı?
Tabi ki eğitim…
Anladığımızın dışında bir eğitime ihtiyaç var. Daha iyisini umut ederken bugün seçeceği okulu bile dayatan bir sistemin içindeyiz…
Yine de umut etmeye devam…
Dalgalanmadan durulmuyor eğer içinde bir hata varsa sistem önce karışıyor kaos ve bulanıklık sonra gerçek bir netlik ancak geliyor.
Eğitimde disiplinden çok sınırları belirlenmiş özgürlükten yanayım.