“Hayata bakış açımız ilişkiye bakış açımızı da belirler”
Ziyaretçiler ile Fil
Gösterideki en çekici şeyin fil olduğu düşünülüyordu; halk onu görmek için toplanmıştı. Sonra karanlık çöktü, fil karanlık bir odaya alındı, ziyaretçiler artık onu göremez oldular. Herkes büyük hayvanın bir yerine dokunarak onu tanımlamaya çalıştı.
Filin bacağına dokunan bir ziyaretçi onu büyük bir sütuna; dişlerine elleyen ikincisi sivri bir cisme; kulağını tutan üçüncü kişi yelpazeye; sırtını okşayan ise düz bir yatağa benzediğini söyledi.(C. Rumi)
Her birimizin bu küçük öyküde olduğu gibi durumları, olayları yorumlaması, dolayısıyla hayatı yorumlaması birbirinden farklıdır. Hayata bakışımız ilişkiye, ilişki esnasında çatışmaya, uzlaşmaya bakışı da belirler… Bazılarımız fili, bazılarımız sütunu görüyoruz. Fili görmeyen birine ısrarla fili göstermeye çalıştıkça, yanlış anlaşılıyoruz, çabamızın hiçbir işe yaramadığını görmeden tekrar tekrar denemeler yapıyoruz. Denemeler çoğu zaman sonuç vermiyor, çünkü karşımızdaki kişi ile aynı yerden baktığımızı, dahası aynı yeri gördüğümüzü sanıyoruz. Bekliyoruz ki onunla aynı yorumu yapalım, aynı düşüncede olalım, dolayısıyla ‘ama ben olsaydım’ diye başlayan ardı arkası gelmeyen sayısız sitemlerle ilişkiyi iyice çıkmaza sokuyoruz. Anlaşılmayı hatta hemfikir olmayı bekliyoruz.
Bazen biz sütunu görürken diğerleri fili görebiliyor, biz ısrarla sütun derken, fil gören gözleri duymuyoruz bile…
– Eşim beni duymuyor!
– Ben ne desem bu adam anlamıyor.
– Ben çocuk gibi bunun büyümesini mi bekleyeceğim?
– Beni ne zaman anlayacak?
– Benim beklentilerim ne olacak?
Beni anlaması için nasıl anlatsam desek de, başkası ile aynı algılara sahip olmamız mümkün değildir. Peşinen bunu kabul edersek en azında farklı olduğumuzu fark etmenin iç görüsü ile davranabiliriz.
Hemen bulunduğunuz ortamda bunu test edin. Nasıl mı? Örneğin; üç kişinin bulunduğu bir odaya bir kedi girse herkesin tepkisi ne olur? Hemen sorup, yanıtları alın. Bu kadar somut bir olayda bile üç farklı duygu, davranış ve düşünce olduğunu göreceksiniz. Bu kadar somut bir olayda aynı görüşte olmayan kişilerin ilişkiler, sevgi, anlayış, hoşgörü, nezaket, güven, dostluk, paylaşma, düzen gibi daha karmaşık ve daha kişisel konularda aynı bakış açısında olması mümkün gözükmüyor.
Bakış açılarının farkı zenginliktir. Farklı bakış açıları olduğunu kabul ederek olaylar karşısındaki farklı reaksiyonları normal kabul etmek iletişimi dahası ilişkiyi güçlendirecektir.
Herkesin bir gerçeği vardır, ancak herkes tüm gerçekleri göremez. Kimisi başarılı diye eş seçer, kimisi düzenli diye…Yine kimisi için başarı kabul edilen diğeri için sıradandır…
Çocuklarımızı kimimiz güçlü olsun diye kodlarız, kimimiz dürüst ol diye, bazen bir aile için en önemli konu sadece başarıdır, sağlık, huzur gibi konular başarının ardından gelir…
Herkesin bir öğretmen kadar düzenli, muhasebeci kadar titiz, bir cerrah kadar hijyen, bir ressam kadar yetenekli olması beklenemez. Zaten bu meslek üyeleri de kendilerini iş saatlerinden sonra da bu şekilde davranmak ve değerlendirmekten alıkoyamazsa komik bir tablo karşımıza çıkar. Düşünsenize hastane şartlarının sağladığı hijyeni her yerde talep eden bir hekim herkes için anlaşılmaz olacaktır. Oysa hastaneden bu talep normal hatta zorunlu bir şarttır.
Söylemek istediğim ilişkilerin her biri birbirinden çok farklı, çatışmaları da, uzlaşmaları da çok çeşitli. Ne kadar bakış açısı varsa o kadar yorum buna bağlı olarak da o kadar ilişki biçimi var. En baştan farklılıklarımızı kabul ederek, bunu bir zenginlik sayarak birbirimizi anlamaya çalışmak, hatta beklentilerimizi, değerlerimizi, hangi sevgi dilini kullanıyoruz kendimiz farkında olarak, başkalarına kendimizi açıklıkla ortaya koyalım. Tabi ki uygun zamanlama ile…Zamanı geldiğinde kullanacağınız bu açıklık, karmaşık iletişim-ilişki süreçlerinde ilişkiyi doğru yönlendirecek temel noktalardan en önemlisidir!
Yoksa siz hala fil değil mi diyorsunuz?